ÖFKE SAĞIRLAŞTIRIR, UMUTSUZLUK KÖR EDER.

“Herkes kızabilir,bu kolaydır.Ancak;doğru insana,doğru ölçüde,doğru zamanda,doğru nedenle ve doğru şekilde kızmak. İşte bu kolay değildir.”

Aristo

Kolay olan çaba istemez,emek istemez,uğraşı istemez.Otokontorülümüzü kaybetmek yeter bunun için.Önce öfke,arkasından da duyduğumuz pişmanlık…Kırar geçeriz o an.Sonuç hiç önemli değildir.Sağ duyusunu kaybetti mi insan,önünde durmamalı.Ne söylenirse söylensin duymayacak,görmeyecek,hissetmeyecek ya da bunların hiç birini istemeyecektir.Bu durum beyninin nörokimyası düzelene dek sürecektir. Kendince en doğrusunu yapmıştır.Ya da seçenekleri içindeki görece en doğru olanını.Yeni seçenekleri fark ettiğinde-muhtemelen o anda bunu reddedecektir-pişmanlık duygusunu yaşayacaktır.

 

”Anlaşılmaya çalışmadan önce başkasını anlamaya çalış.”

Birine kızmanın doğru olduğu varsayımı üzerinden gidelim:Öfkelenmiş ya da öfkelendirilmiş bir anı düşünelim.Anlaşılamadığımızı veya yanlış anlaşıldığımızı düşündüğümüzde ya da hissettiğimizde beynimizin olağan çalışma biçimi değişime uğrar ve yavaş veya birden hiddetleniriz.Buna neden olan şeyin kim veya ne olduğunun hiçbir önemi yoktur.Dostumuz,düşmanımız,anamız,babamız,çocuğumuz,eşimiz veya komşumuz…Ya da her kimse.Kızgınlık anında ayrıt etmediğimiz bu insanlar,normal bir zamanda bizim için vazgeçilmezlerimiz değil midir?O an dışındaki değerleri bizim için önemsiz mi olmalıdır?Yaşamımızın en değerli varlıkları,dostlarımız,çocuklarımız kısaca sevdiklerimizin tümü bunu dışındaki insanlardan farklı anlamlar taşımazlar mı bizim için?O halde,öfkemizin hedefindekini doğru saptamalı.Düşmanımızı affetmek,dostumuzu affetmekten daha kolay olurmuş.Buna göstereceğimiz özen,kendimize duyduğumuz özsaygının da bir gereğidir.

“Komşunun evrenini kucakla. Sana açılacaktır.”

Öfkede ölçü de zordur.Çoğunlukla görebildiğimiz kadarını görür,duyabildiğimiz kadarını duyar ve hissedebildiğimiz kadarını hissederiz.Ne kadarını istersek o kadarını gerçekleştiririz.Sevgide,nefrette,aşkta,sevinçte,hüzünde ve daha birçok duygu durumunda ölçü önemlidir.Konser açık havada ise bağırabildiğin kadar bağırırsın.Bir piyano resitalinde ise sessizce dinler,belki de içinden mırıldanırsın.Her ikisi de aynı duyguyu hissettirse de dışa vurum biçimi aynı değildir.Bizi anlayabildiğini düşündüğümüz birine sadece gözlerimizle bakıbeden dilimizi kullanmamız yetebilir.Ona bağırmamız,iletişimin kalitesini kesinlikle düşürecektir.Unutmamalı ki tek sınır bizim koyduklarımızdır.

Nefret ettiğimiz ya da bize acı veren birinin hissettiklerini hissetmek için ya da onu anlamak için asla onun yerine geçmek istemeyiz.İstemeliyiz oysa.Doğru zamanlama.Bazen duygularımızın dışa vurumunu ertelemeden söz ediyorum.Tepkimizin zamanlamasını kontrol edebilmeliyiz.Bunu istemeliyiz.Bizim onu,onun da bizi anlayabileceği-olabilecek en doğru biçimde-zamanı iyi saptamalı.İnsanları reddederek değiştiremeyiz.Tam tersine,ona yaklaşmalı,onun gözüyle görmeye,duygularıyla hissetmeye ve kulaklarıyla duymaya çalışmalı.Öfkendiğinizde aynaya bakın.Orada görecekleriniz size de sevimli gelmeyecektir.

Öfkelenen hep biz miyiz?Başkalrını da biz öfkelendirmiyor muyuz?”Biz” aynı zamanda “başkası” da değil miyiz?Peki,hep biz mi haklıyız öfkemizde?Ya da öfke nedenimizde?

Bir an için öfkemizde gerçekten haklı olduğumuzu düşünelim.Öfkelendirildik ve bunu haketmedik.Ne yapmalı?Bağırmalı,hatta yetmedi öldürmeli mi?Yapalım o halde.Sonra da elimizde ne var ona bakalım:sonrasında duyulan derin pişmanlık.Öfke duyduğumuz olayın ya da insanın eline bakalım:üzgünlük mü?,pişmanlık mı?,keşkeler mi?.Ne önemi var ki artık bunların?

Duyguların kontrolü gerçekten zordur.Hele bu duygu öfke ise.Bunu başarabilmek yüksek bir dağa tırmanmak gibi ise,dağın yüksekliğine ve zorluklarına aldırış etmeden devam etmeli.

Gandhi diyor ki:

“Dünyada görmek istediğimiz değişim olmalıyız.”Çocuklar,sürekli bir değişim arzusu duyar.Yetişkinler ise garip bir şekilde değişim ve gelişime direnç gösterir.Oysa bilmeliyiz ki gelişme istemiyorsak eğer,”yavaş yavaş ölüyoruz”demektir.

Öfkeleniyor ve buna da engel olamıyorsak,içimizden gelen değişimin sesine kulak vermeliyiz.Bu sesi çıkarmalıyız.Değişim,başkasından gelmez.Bu,kendimizdendir.Tıpkı özgürlük gibi.Bize bu duygunun dışarıdan verilmesini beklememeliyiz.

Başarmak çok mu zor?

Aristo’yu bir kez olsun yanıltalım.Sizce buna değmez mi?

Esenlikler dileğiyle…